Cuma, Nisan 06, 2007

Ağrıyan Dizim, Bilinçdışımın Söylemleri ve EFT

Son bir haftadır ağrıyan bir dizle uğraşmak zorundaydım. Aslında ağrı demek doğru değil, sanki orada bir boşluk var gibi ve dizimin hareketini engelliyor.

Baktım dizimdeki bu boşluk hissiyle uğraşamıyacağım, bende uzun zamandır kullanmadığım bir teknik olan EFT (Emotional Freedom Technque-Duygusal Özgürleşme Tekniği diye çevirdim)'ye başvurmaya karar verdim.

EFT, vücuttaki bazı hassas noktalara vurarak, söylemlerimizin bilinçdışımıza (bu konu hakkında ayrı bir yazı hazırlayacağım) ulaşan kapılardan daha rahat geçmesini sağlıyor. Yani bir yandan o noktalara baskı uygularken bir yandan da bilindışımıza söylemek istediklerimizi tekrarlıyoruz. Biraz saçma geldiğinin farkındayım. Ama işe yaradığını kesinlikle söyleyebilirim.

Örnek vermek gerekirse. Belinizin ağrıdığını düşünün. Bu bel ağrısının bir önceki gün taşıdığınız ağır poşetler yüzünden olduğunu da bildiğinizi varsayalım. İşte böyle br durumda EFT kurtarıcınız oluyor. Bir yandan hassas noktalara vururken bir yandan da bilinçdışınızı rahatlatan bir konuşma yapmanız gerekiyor:
Dün taşıdığım ağır poşetler yüzünden belimin ağrıdığını biliyorum, bunu kabulleniyor, kendimi seviyor ve affediyorum.

İşte bu cümleyi birkaç tur boyunca tekrarlamanız bilinçdışınızıda rahatlama olarak kendini gösterecektir. Aslında bilinçdışınız bu şekilde cezalandırdı sizi. Bu arada, cümle size komik gelebilir. Ancak şunu unutmayın, bilinçdışınız çocuk gibidir. İlgiye ve şefkate muhtaçtır. Onunla ne kadar şefkatli konuşursanız o da sizi o kadar çok rahatlatır.

Benim ağrıyan dizime gelirsek ise. Geçe hafta -can kişi- Selim'le buluşmuştum. Selim kısa süre önce bir trafik kazası geçirdi, çok ağır acılar atlattı. Bu kazanın hatırası ise ağır aksak işleyen bir diz oldu. Geçen hafta buluştuğumuzda onu o ağır aksak işleyen dizle beşiktaş'a kadar yürütmem, zannedersem bilinçdışım tarafından hoş karşılanmadı. Sonuç olarak da beni bu şekilde cezalandırdı.

Neyse, sihirli cümleyi hazırlıyorum ve bilinçdışımın kapısını açacak olan vurşları yapıyorum
Selim'i o haliyle beşiktaş'a kadar yürüttüğüm için üzgünüm, ancak hatamı kabulleniyor, kendimi seviyor ve affediyorum.

Vee mutlu son! İlk tur sonunda dizimdeki ağrı ve boşluk hissi 4 puan azalarak 10'da 8den , 10'da 4'e düştü...

Blog için yazı arayışları ve evdeki küçük bi akşam

Blogum için güzel bir açlış yazısı düşünürken, blogun insanların anlatmak istediklerini anlatmak istediği şekilde anlatması olduğu gerçeği aklıma geldi. Gerçi pozitif bilimerle uğraşan birisi olarak anlatmak iseiklerimi anlatmamı istenilen şekilde anlatmaya alıştığım için biraz zor olacağını düşünüyorum bu işin. Ancak yaşamdan birşeyler yazsam belki bu iş biraz daha kolaylatırabilirdim. Zaten fotoğrafa bakılırsa böyle karışık bir masada birşey yazılamayacağı da kolayca görülebilmekte.



Dağınık Masa



İşte kendime getirdiğim bu özeleştiriden sonra fotoğraf makinemi kaptığım gibi dışarı çıktım. Kadraja giren ilk kurban Rıdvan oldu.

Rıdvan kendisiyle sorunları olan birisi. Aşırı baskıcı ve tutucu bir aile yüzünden içindeki özgür ruh baskılanmış, yani aktarım tektipliliği, ve bu baskılanma kendisini psikolojik sorunlar olarak dışarı vurmuş. Bu yüzden bir türlü oluşturamadağı iç huzuru onu boşluğa itmiş, derslerinden ve yaşadığı dünyadan koparmış. Yani mükemmel insan modeli bu şekilde geri tepiyor. Ancak sadece bunlara bakıp rıdvanı yargılamak doğru değil. Rıdvan, içindeki sağlam karkakterli ve iyi niyetli insan sayesinde tüm bu kusurlarını kapatmayı başarıyor.



Rıdvan

Rıdvandan kopup Can'ın odasına dalıyorum. Can evdeki kafama ve düşüncelerime en yakın bulduğum kişi. Eve ilk çıktığımızda biraz asi ve dikbaşlı bulsamda sonraları ısındım ona. Evdeki en güzel vakitleri birlikte geçirdiğimizi düşünüyorum. Gerçi alt komşu pek sevmese de sahip olduğu güzel ses çalınan bir gitarla birleştiğinde zevkli vakitler geçirmemize neden oluyordu.

 Can


Ayrıca Can evdeki en yakışıklı (tabiiki benden sonra :) ) erkektir. Zaten fotoğrafta da görülmekte kendisi. :)

Derken karşıma Alper çıkıyor. Alper, eve Okan'dan(O, narsisizmin zirvesinde yaşayan birisidir. Homo saipens olarak adlandırdığı biz insanlardan üstün bir varlık olarak ayrı bir yazı içinde anlatılmayı haketmektedir.) sonra geldi. Onu daha yeteri kadar tanıma fırsatı bulamadığım için hakkında yazabileceğim pek fazla birşey yok. Ancak dersleri ile oldukça yakın ilişkiler kuran birisi olduğu hakkında kesin bir kanaat getirebilirim.



Alper

Oldukça sessiz ve sakin birisi olduğunu da söyleyebilirim. Ayrıca konuşmasında -benimki kadar ağır ve sistemli olmasa da- akıcılık sorunu var. Tabii ki sorun bana nazaran kolaylıkla halledilebilir.













Ben

Buradaki ise ben. Evdeki kısa yolculuktan sonra odama geldim. Kara kara düşündüğüm açıkça görülmekte. Gece olunca düşünürum, elimde değil. Kendimi huzursuz hissettiğimi itiraf etmeliyim. Sıkıcı geçen günler, yaklaşan LES sınavı, hala bir çözüme ulaştıramadığım akıcılık sorunu, güzel bi bi blog yazısı yazamama ve çok sevdiği bir arkadaşı tarafından engellenmenin verdiği hüzünle karışık bir halde geçrimekteyim gecemi.